10 Kasım 2018 Cumartesi

Arkas Koleksiyonuna Post-Empresyonist Bakış

Louis Anquetin, Şemsiyeli Kadın, tuval üzeri yağlı boya, 1891.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Şebnem sabbatical’da. Ayşegül Kütüphanede. Yok öyle değil. Hayır, Black Sabbath’a da katılmadı. 6 aylık kafa izninde gibi düşünebiliriz. Afrika’dan geldi. Greg’le Türkiyemizi karış karış dolaştılar. Aralardaki boşluklarda da koştular. Seneye Büyük GAP Projesi bekliyorum sizden ŞebGr.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezinde 13 Eylül - 6 Kasım tarihleri arasında çok özel bir sergi düzenlendi. Meridyen’den Kristina'dan, serginin küratörü ve Arkas’ın sanat danışmanı Niko Filidis ile özel bir tur teklifi gelince, Şebnem’i de davet ettim.
Karaköy Karabatak. Burada da ortam boşken şerefiyeli masalara 'reservado' ! şeklinde nesneler koyulmasını hiç anlamam. Kim kahveciye giderken rezervasyon yaptırır? Yok öyle bir şey.
Karabatak’ta buluştuk. İki lafın belini kırdık. Şebnem taze kahvesini, ben de klasik olduğu üzere affogatomu hüplettim. Ardından Mimar Sinan’ın yolunu tuttuk.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Beş Kubbe Salonu. Ortam harika.
20 Ekim 2018, İstanbul.

Saat 17.00’de Bay Niko ile rehberli turumuz başladı. Bay Niko aslında mimar ancak Lucien Arkas ile dostluğu ve işbirliği sonucunda uzun yıllardır Arkas’ın sanat danışmanlığını yaptığını anlattı.
Leon de Smet, Okuma Zamanı - Mahremiyet, tuval üzeri yağlı boya, 1913.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul

Arkas Koleksiyonundan 100’ü aşkın eserin bulunduğu bu seçki, Türkiye’de post-empresyonizm üzerine açılan en kapsamlı sergi.
Tek tek fırça darbeleri ile kaç yılda bitmiştir bu resim?
Post-empresyonizm, adı üzerinde, empresyonist fikirlerden doğmuş bir akım. Empresyonizme (izlenimcilik) adını veren Claude Monet olmuştu biliyorsunuz. Monet, empresyonizmi aslında "İzlenim, gün doğumu” (Impression, soleil levant) adlı 1872 tarihli resmi ile başlatmıştı. 2012 tarihli bu yazımda da değinmişim.
Kitap okuyan kızın elbisesinin deseninin güzelliği...
Empresyonistlere göre sanatçı direkt gerçeği değil, gördüklerinin kendisinde uyandırdığı hislerle kişisel yorumunu ön plana çıkarmalı. Doğa, günün farklı saatlerinde değişik ışıklar altında farklı görünümler alıyor. Empresyonistlerde renk ve ışık ön planda. Post-empresyonizmde ise bu biraz kısıtlayıcı bulunuyor ve yaratım sürecinde yenilikçi bir yaklaşımla sanatçının duygu ve düşünceleri, alt beyni, yani kişisel bakış açısı ön plana geçiyor. Yani 1880’lerin sonu itibarıyla duyguların özgürleştiği ve daha derin bir sembolizmle anlatıldığı bir dönem başlıyor.
Oturduğu koltuktaki tavus kuşu detayları...
Tabii merkezimiz her zamanki gibi Paris. Temsilciler de Paul Cézanne, Paul Gauguin, Georges Seurat, Henri de Toulouse-Lautrec gibi Fransız ressamlar. Ancak içlerinde ayrık bir kimlik var ki o da Hollandalı Vincent van Gogh. Bunların çoğu empresyonist olarak başlayıp sonrasında kendi bireysel yöntem ve yollarını bulmuşlar. Bu grup 20. yüzyıl modern resim trendlerinin, kübizm, fovizm gibi sonraki akımların şekillenmesinde etkili oluyor.
Serginin marka parçalarından Okuma Zamanı tablosunun önündeyiz.
Bay Niko’ya sergideki eserlerin yaklaşık değerini sorduk, serginin sadece sigortasının 40 milyon Euro olduğunu öğrendik. Arkas Koleksiyonu tam 1800 parçadan oluşuyor ve ana üs Lucien Arkas’ın İzmir’deki evi. Ev derken mini şato gibi de düşünebiliriz, 6500 m2. Eserler, toplam 20 yıllık süre zarfında müzayede ve özel koleksiyonlardan toparlanmış.
Pierre-Auguste Renoir, Madame Thurneyssen, tuval üzeri yağlı boya, 1908. Renoir demiş ki 'Bir sabah siyahımız kalmamıştı, yerine lacivert kullandık, işte o an izlenimcilik doğmuştu.'
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul
Sergiyi gezmeye empresyonizmin babalarından Renoir ile başladık. 1908 tarihli Madame Thurneyssen. Thurneyssens’larla Renoir’lar aile dostuymuş. Renoir, Thurneyssens ailesinin birçok resmini yapmış. Aile güzel insanlardan oluşuyor. Renoir’ın da güzellik anlayışı yuvarlak hatlı hanımlar olduğundan Madamın başka resimlerini de yapmış. Saç ve kıyafetteki pembe çiçekler doğurganlık sembolü olarak yorumlanabilir, kıyafet sıradan ancak Renoir, Madamın bedenine odaklanmamızı istemiş, bilhassa da yüz ve göğüs kısmına.
Henri-Edmond Cross, Bormes'dan Bir Manzara, tuval üzeri yağlı boya, 1907.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Şu resmi çok beğendim. Henri Edmond Cross’un ‘Bormes’dan Bir Manzara’ adlı 1907 tarihli eseri. Uzaktan ve doğru noktadan bakınca 3 boyutlu görünüm yaratan, divizyonist/bölmeci tarzda bir resim. Aslına bakarsanız epey teknik bir olay bu, empresyonistlerden daha zor bu divizyonist/pointilist ressamların işi. Renkleri tek tek fırça darbeleri ile birbirinden ayırıyorsunuz ancak izleyenin gözünde bir bütün olmasını da sağlamanız lazım tabii.
Maximillien Luce, Madame Luce'ün Portresi (Ambroise Bouin), tuval üzeri yağlı boya, 1905.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul
Ooo tonguçluk akımından bir resim var karşımızda. Her yönden dominant bir insana benziyor. Elleri nispeten zarif.
Frits Thaulow, Montreuil - sur - Mer Değirmenleri, tuval üzeri yağlı boya, 1892.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul

Henri Edmond Cross’un resminden sonra en beğendiğim resim bu oldu. Su, dalga ve ışığın bu kadar güzel bileşimine az rastlanır herhalde. Norveçli ressam Frits Thaulow, Danimarka’da eğitim almış ve o da sonunda bu işin merkezi Paris’e yerleşmiş. Thaulow eskiden bir deniz ressamıymış, o yüzdendir ki su resimlerinde hep başrolde. Monet’nin yakın arkadaşı, Gauguin’in de bacanağı. Vay, ilişkilere bak.
Resimleri yakından inceliyorum. Işıklandırma favorim olmadı maalesef.
MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Beş Kubbe Salonu, 20 Ekim 2018, İstanbul.

Ooo, Thaulow'un su resmini her yönden incelemeye almışken objektiflere yakalanmışım.
Louis Anquetin, Su Kenarındaki Kadın, tuval üzeri yağlı boya, 1889. Bu çalışmaların karikatürün yaratılmasında etkili olduğu belirtiliyor. İlk dönem karikatürü olarak ele alınabilir sanırım.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Gelelim benim çok sevdiğim ressamlardan Henri de Toulouse-Lautrec’e. Lautrec aslında Fransız bir kontun oğlu ama akraba evliliğinden ötürü fiziki kusurları var ve Paris’in o tatlı bohemini istediği şekilde yaşayamıyor. Ancak bence biraz da bu nedenle sanatı çok yaratıcı. Louis Anquetin’i ise bu sergiye kadar tanımıyordum. Yukarıdaki ve yazımın girişindeki resimlerini görünce ‘Aa benim Toulouse-Lautrec’imden kopya çekmiş’ demiştim. Amma velakin sonra tarihlere bakınca anladım ki bizim minyon Lautrec, Anquetin’den kopiş… Kont Alphonse’un oğlana bak sen. N’aptın sen Lautrec, evdeki bardak altlıkları bile Lautrec. Derhal onların Anquetin versiyonlarını bulmam gerek. Duyan, bilenler haber versin.
Jacques-Emile Blanche, Andre Gide'in Portresi ya da Andre Gide 21 Yaşında, tuval üzeri yağlı boya, 1890 civarı.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Bugüne dek André Gide’in bir tek Dar Kapı kitabını okudum ancak saç, kaş ve bıyıklar iyiymiş André'nin.
Henri Le Sidaner, soldaki resim Suyun Üstündeki Ev (ki burası Bruges'müş), 1906. Sağdaki resim Havuzlu Avlu, Hampton Court Sarayı (Londra), 1908.MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.

Yine bu sergi vesilesiyle öğrendiğim bir diğer ressam Henri Le Sidaner. Bay Niko’nun söylediğine göre Le Sidaner, genelinde kuşluk vaktinde resim yapmayı seviyormuş, güneş battı batacak. Soldaki Bruges, sağdaki Londra. Birbirleriyle kıyaslanamayacak olsalar da her ikisi de favori şehirlerimden.
Henri Lebasque, Prefailles, Deniz Banyosu Sonrası, tuval üzeri yağlı boya, 1922.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Gelelim başka bir Fransız Anri’ye. Bu da Henri Lebasque. Lebasque ailesiyle gurur duyarmış, genelinde de ailesini resmetmiş. İşte karısı ve çocukları.
Henri Lebasque, Mandolin Çalan Küçük Kız Çocuğu (Marthe Lebasque), tuval üzeri yağlı boya, 1905.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Her iki resmi de neşe dolu. Bay Niko sandalyenin kıvrımları ile kızın bacağının kıvrımlarının uyumuna dikkat etmemizi istedi.
Felix Edouard Vallotton, Mandalina ve Muz Sepeti, tuval üzeri yağlı boya, 1923.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Natürmortlar ne kadar canlı, bana bunlardan bir tane lazım… Sergideki hemen tüm resimler müze camı ile kaplanmış. Önlem amaçlı yapılsa da, bazı eserlerde ışığın konumu nedeniyle çok parlama yapıyordu.
Felix Edouard Vallotton, Güller ve Latin Çiçekleri, tuval üzeri yağlı boya, 1919.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Bu resim de natürmort kategorisinde ele alınabilir aslında, modelin neredeyse önemi yok; yastıklar, koltuk şalları ve fon daha ön planda. Eser tam 104 yıllık, buna rağmen turuncuların, kırmızıların, lacivertlerin canlılığı karşısında gözlerim kamaştı. 
Theo van Rsselberghe, Dinlenen Model, Maud, tuval üzeri yağlı boya, 1914.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Bay Niko bu eserlere çok iyi bakıyor, belli.
Gaston La Touche, İkizler, kontrplak üzeri yağlı boya, 1890.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Tatlı bir resim daha; ikiz erkek bebeklere anne ve bakıcı tarafından ilgi gösterilirken, küçük kız çocuğu soldan soldan kıskanıyor. Resimdeki dış bahçe ise muhteşem yapılmış bence. Gaston La Touche’dan güzel tuşe. Gaston deyince de aklıma hep Gaston La Gaffe karikatürleri geliyor, neyse ki bu Gaston gaf yapmıyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, Beş Kubbe Salonu, 20 Ekim 2018, İstanbul.

Arkas Koleksiyonuna ilk Türk ressamlardan başlanmış, sonra bakılmış ki bu Türk ressamların hemen hepsi André Lhote’un öğrencisi. ‘Dur biz şu Lhote’a da bir odaklanalım’ deyince, bakın koleksiyona neler katılmış, muhteşem. André Lhote, ülkemizin sanat tarihinde önemli yeri olan bir sanatçı.
Andre Lhote, Oturan Nü, tuval üzeri yağlı boya, 1918. MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Lhote’un Paris’teki akademisinde pek çok ünlü Türk ressam eğitim görmüş. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk bunlardan sadece ikisi. Lhote sanatı "form yapmak" olarak tanımlıyormuş. Tabii ki form da geometri ile olur. Buyrunuz kübist örneği Lhote’un elinden yukarıda ve aşağıda.
Andre Lhote, Topluluk ya da Şarkıcının Etrafında, tuval üzeri yağlı boya, 1908. Resimde de dönemin meşhurları var, top sakallı Gauguin. MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.

Serginin teması yeşil. Buna uyumlu şu resmi beğendim. Hollandalı Kees van Dongen’e ait. Bu fovizme örnek olsa gerek. Direkt tüpten çıkmış gibi duran bölümlere dikkat. Fovistlerin temel olaylarından biri bu.
Kees van Dongen, Mücevherli Kadın, tuval üzeri yağlı boya, 1929.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul
Bana göre hem sert hem de yumuşak etkiler bir arada bu resimde. Güzel. Fovizm adı üstünde vahşilik. Fovistler de Fransız geleneklerini yıkma uğruna bu işlere girişmişler. Baksanıza model üst tabakadan, elbisesi elegan ancak ressamın pek umuru değil, göz çevresi, boyun ve kollarını koltukla aynı renk yeşil yapıyor. Yani ne diyor, ‘siz bu üst tabaka hanımın genel havasına, cazibesine bakın, makro takılın’ diyor.
Jan Sluijters, Şapkalı Kadın Portresi, tuval üzeri yağlı boya, 1911 civarı.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul
Bir diğer Hollandalı Jan Sluijters’den renk ve formun doruğa çıktığı başka bir çalışma. Bu, ressamın ikinci karısının bir arkadaşıymış, adı Trudi. Trudi’nin şapkasının içi menekşe rengi, gözleri de menekşe.
Şapkasının üzerindeki çiçeklerin rengi göz çevresinde kullanılmış. Saçları ise adeta başka bir çiçek buketi gibi sunulmuş. Muhteşem yeşillikteki ceketin desenleriyle fondaki kırmızılıkların uyumu da dikkat çekici. Müthiş resim. Bir tek o sağ tarafta niçin o kadar gri boşluk bırakmış, onu çözemedim.
Georges Braque, Rom Şişesi, kontrplak üzerine yağlı boya ve kum.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.
Georges Braque, “sanatta gerçekliğe bir çelme takmadan etki elde edilemez” demiş. Picasso da ona “Jorj bırak bu işleri!” demiş bence. Çünkü Kübizmin babası aslen Georges Braque olmasına rağmen, tanıtım ve promosyonu adeta Picasso’ya bırakmış.
Georges Braque, Siyah Çaydanlıklı Natürmort, tuval üzeri yağlı boya ve kum, 1941-1942.
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul
Sonuçta dışardan gelen Picasso. Gelmiş ve İspanyol neşesi ile almış götürmüş kübizmi evine.
Bu da Bay Niko'nun serginin mühim parçalarının ilk sırasına koyduğu eser. Nokta nokta, emek emek. Achille Lague, Elma ve Portakallı Natürmort, tuval üzeri yağlı boya, 1892. MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.

Bu tura vesile olduğu için Kristina'ya ve bizleri derin bilgileriyle donatan Bay Niko'ya teşekkür ederim. Meridyen ekibi ile tur sonundan bir fotograf.
Tur sonunda üzerimize nur inmiş, Bay Niko da gidiyor.
Sergi girişinden çıkışına kadar denk geldiğimiz tüm Arkas görevlileri nazik ve sanat dostu olduğu belli olan insanlardı. Böyle bir ortamda bulunmaktan ve Türkiye’de böylesi koleksiyonlar yapıldığını öğrenmekten ötürü gururlandım ve mutlu oldum.
Çıkışta karşı salondaki modern sergiye de göz attık. MSGSÜ Tophane-i Amire KSM, 20 Ekim 2018, İstanbul.


Sergi sonrası hemen arka yoldan Cihangir’e tırmandık. Yol üzerinde birkaç tasarım mağazasına uğradık. Ardından turşu suyu molası verdikten sonra Cihangir’de hoş sohbet yemeğimizi yedik. Sonra mekan değiştirip çaylarımızı yudumladık ve yine aynı yoldan Karaköy’e indik. Arabayı bıraktığım Karaköy İspark Otoparkının orada ayrıldık. Buraya kadar her şey güzel. Ancak otoparktan çıkamadım 22.30’dan 00.30’a kadar. Dışarıdaki trafik, nereden geldiği belli olmayan vale komitesi ve otoparkın hemen dönüşündeki trafik ışıkları nedeniyle otoparkın içinde tam 2 saat bekledik ben ve benim gibi onlarca araç.
Karaköy İspark Çok Katlı Otoparkından çıkış 2 saatte mümkün oldu.
O anlardaki sakinliğim karşısında şu an bile şaşkınım. ‘Neyse ki manzaralı, havadar bir otopark’ diyemiyorum, buna yetkililerin acilen çözüm üretmesi gerekiyor. Normal değil bu durum (Çözüm: Böyle aşırı merkezi konuma yapılan çok katlı otoparkın yıkılması ya da benim hafta sonları araba orucu tutmam).

1 Kasım 2018 Perşembe

Hovardanın Sonu

Hovardanın Sonu Operasında Nick Shadow rolünde Işık Belen. Fotograf Korodan Engin Yavuz'a ait. Bence poz ve çekim olarak harika fotograf. Ayrıca opera saç-makyajının iyi bir örneği. Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.
Uzun süredir operaya gitmemiştim. Esen Abla, İDOB’un Ekim-Kasım 2018 broşürünü gönderince, baktım program dolu. Aradım, The Rake’s Progress ile Falstaff’ı sordum. “Rake’s’i görmedim ama Falstaff’ı gördüm, çok iyi kaçırma” dedi. Süreyya’da biletler 1 ay öncesinden satışa çıkıyor ve son günlere bırakırsanız çoğu zaman iyi yer kalmıyor ya da yan yana bilet bulamıyorsunuz. O nedenle son güne bırakmadım ve biletleri hemen ayarladım.

İş çıkışı adeta koşarak Beşiktaş minibüsüne atladım, oradan iskele ve Kadıköy rıhtım. Deniz’le Süreyya’da buluştuk. Tok gelmiş. Tok ağırlamak zor tabii, bu durumda bendenizi ağırlamak için Saray Muhallebicisi’ne dışarı oturduk. Hava mis. Vakitlice Süreyya’ya gittik, yerimiz mükemmel. Bu, Deniz’in operaya ilk gelişiymiş. İlk opera deneyimini modern bir opera ile yaşayacak.

Operada kulağım İtalyancaya alışkın, İngilizceye ise hiç değil. İngilizce opera, şiirsel ve melodik olamıyor çünkü dilin fonetiği buna uygun değil. Ancak The Rake’s Progress, Rus Igor Stravinsky’nin Amerika’ya yerleştikten sonra bestelediği ve iki Anglo-Sakson şair/librettist tarafından yazılmış İngilizce bir opera. 3 perdelik, 150 dakika ve Türkiye’de ilk kez sahneleniyor.
Hovardanın Sonu Operası, oyun afişi.

Rus besteci, piyanist ve orkestra şefi Igor Stravinsky büyük bir insan. Klasik müzikte modernitenin temsilcisi. Korsakov’un öğrencisi. Rusya’nın üst sınıf ailelerinden birine mensup. Babası da müzisyen. Ayrıca St. Petersburg’da felsefe ve hukuk okumuş. Rusya dışında İsviçre ve Fransa’da yaşamış. Karısı, annesi ve kızının ölümünden sonra da Harvard Üniversitesi’nin davetine icabet ederek 1940 yılında Amerika’ya yerleşmiş. Esasen biz onu bale müziği ile tanıyoruz. Bale müziği repertuvarında Bahar Ayini, Ateş Kuşu gibi meşhur eserler var. The Rake's Progress operasını ise 1948-1951 yılları arasında bestelemiş.

Tom Rakewell adlı hovardanın çöküşünün anlatıldığı operanın esin kaynağı, 18. yüzyıl ressamlarından İngiliz William Hogarth. Igor Stravinsky, Hogarth’ın sekiz tablodan oluşan A Rake’s Progress adlı gravürlerini 1946 yılında Chicago'da görüyor ve çok etkileniyor. Hogarth süper ironik bir adam ve bende yeri ayrıdır. 2014 tarihli şu yazımda Hogarth’a yer vermiştim, isteyenler göz atabilir. Kendisi 1697 Londra doğumlu ve çağdaş karikatürün öncüsü sayılan bir ressam. Eserlerinde döneminin politikaları ve ahlaki değerlerini yerer. Ayrıca ta o dönemde korsana karşı telif haklarının çıkarılması için çalışan bir sanatçı.
Stravinsky'nin esinlendiği, W. Hogarth'ın sekiz serilik gravürünün ilki. Burada ne anlatıldığına bakalım: Genç adam Tom Rakewell'in babası ölüyor, Tom servete konuyor. Hizmetçiler yas tutarken, Tom yeni giysiler için ölçü aldırıyor. Oxford'da öğrenciyken baştan çıkarıp hamile bıraktığı Sarah Young ile evlenme yolunda ama bunu hiç istemiyor. Evlenmemek için kızın annesine para teklif ediyor (elinde demir paralar var) ama reddediliyor. Sarah ise her şeye rağmen Tom'u seviyor. Gravür ve yazı, Willliam Hogarth, 1735.
Hogarth, 1735’te tamamladığı Rake’s Progress gravüründe, kişisel ve toplumsal ahlaki çöküşü komik ögelerle vermeye çalışmış. Hogarth, İngilizlerin tabiriyle “man of leisure”ın (sefa adamı anlamına geliyor; yani sosyal, kültürel, atletik olarak aktif olmak isteyen ancak iş ve aşkta sorumluluk almaktan kaçınan, bu gibi anlarda topu taca atan erkek türü) zamansız tarifini neredeyse 300 yıl önce yapmış. Hogarth’ın bu şekilde başka gravürleri de var. Hatta modern ahlak serisi olarak geçiyor literatürde.

Kendi zamanından 200 yıl önceki gravürlerden esinlenerek eser yazmak da ancak Stravinsky kadar derin kültüre sahip bir besteci tarafından yapılabilirdi. Zaten Aldous Huxley'nin de yakın arkadaşı. Huxley'nin yakini benim de havada karada yakinim sayılır. Allahım, hemen mani yazıyorum:

Hogarth, Huxley,
Ne kadar sevdiğim varsa Stravinsky,
Kaldı bizde Kedi Viski.
Hovardanın Sonu Operasının ilk perdesinde Anne Trulove, Babası, Tom Rakewell ve Nick Shadow'u görüyoruz. 'Oğlum Tom, Londra'da sana iş buldum, gel sen beni dinle diyor.' Baba Truelove. Ancak Tom'un aklı beş karış havada. Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.

Oyun, Tom Rakewell adlı, tabir-i caizse playboy’un başından geçenleri anlatır. Bir anda hayatına girip Rakewell’in hiç tanımadığı amcasının ona miras bıraktığını söyleyen ve Rakewell’in uşağı rolüne bürünen Nick Shadow, Rakewell’in sonunu hazırlayacaktır.
Anne, Rakewell'in peşinden Londra'ya geliyor ama nafile, Tom Londra sosyetesine karışmış, gününü gün ediyor.
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.


Rakewell, Shadow’u dinleyerek deliler gibi sevdiği ve evlenme teklif ettiği Anne Truelove’dan ayrılıp Londra’ya gider (Hogarth’ın gravüründe ise Rakewell’in nişanlısı hamile olarak resmedilmiş, adı Sarah Young). Oysa ki Anne’nin babası, müstakbel damadı için bir iş bulmuştur ama Rakewell’in amacı kolay yoldan para kazanmak olduğundan teklifi reddeder.
Tom Mother Goose'un genelevinde. Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul

Londra’nın gece hayatında kendini kaybeden Rakewell, burada Baba The Turk adlı sakallı zengin bir kadınla evlenir.
Karısı Baba The Turk bir yanda, biricik aşkı Anne diğer yanda. Ama en önemlisi Rakewell'in şeytanı Shadow, yukarıdan onu izliyor. Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.


Bu sırada Shadow, onu bir gölge gibi takip eder. Rakewell’in hayatına girdikten tam bir yıl sonra hizmetlerinin bedelini tahsil etmek isteyen Shadow, beş parasız Rakewell ödemeyi yapamayınca onu öldürmeye kalkar.
Hastanede ziyarete gelen yine vefalı Anne oluyor. Ancak Rakewell artık bitmiş. Rakewell bu sahnede diyor ki 'Dikkat edin genç adamlar, kendisini Vergil ya da Jül Sezar sananlar, uyandığınız vakit, bulmayın kendinizi bir hovarda olarak'
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.


Ölümden dönmeyi başarsa da hayatı zindana dönen Rakewell’in hikayesi ise tımarhanede son bulur. Kim bilir? Belki de Nick Shadow aslında şeytandır, yani içimizdeki şeytan ya da kötü yanımız.

The Rake’s Progress’in olağan operalardan biri olmadığını söylemek gerekir, neo-klasik bir eser. Teatral tarafı ağır basıyor ve uzun diyaloglar içeriyor.
Rakewell, Londra'da geceler, uyuşturucu, alkol, fahişeler derken kendinden geçiyor.
Hovardanın Sonu Operası, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.

Aytaç Manizade rejisi güzeldi, araştırmacı bir tarafı var hep. Bundan önce de Benjamin Britten'ın yozlaşma ve masumiyet konularını tartışan ünlü operası Kötülüğün Döngüsü'nü (The Turn of The Screw) sahnelemişti, yıl 2011. O rejisini çok beğenmiştim. İlginçtir Kötülüğün Döngüsü, İngilizce lisanda izlediğim ilk operaydı; her ikisinin de rejisörünün Aytaç Manizade olması manidar. Zaten her iki oyunun da çıkışı 20. yüzyıl ortalarına denk geliyor.

Dekorları daha zengin isterdim, ancak içinde bulunduğumuz ortamda, tercih edilen sadeliği anlayabilirim. Örnekse, Manizade’nin Kötülüğün Döngüsü’nün dekorları daha etkileyici idi.

Kostümleri beğendim. Çok emek verilmiş, anglo-sakson tarz ve dönem etkisi güzel yansıtılmıştı.
Kırmızı kostümlü Baba The Turk. Yüzündeki peçeyi bir açıyor, uzun sakalı meydana çıkıyor. Şeytan Nick, Rakewell'e bu kadınla evlenmesini söyleyince, Rakewell, 'Dediklerine göre tüfek sesinden korkmayan cesur savaşçılar bile, bu hanımı görünce kendilerinden geçmişler!' diyor. Çok güldüm buna.
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.

Gelelim solistlere… Favorim hem teatral yönüyle hem de sesiyle Baba The Turk’ü canlandıran mezzo-soprano Jaklin Çarkçı oldu. Şeytan Nick Shadow’u canlandıran Işık Belen çok iyiydi. Ayrıca Baba The Turk’ün evindeki müzayedeyi yöneten Sellem karakterini canlandıran Ahmet Baykara her zamanki gibi harikaydı.
Üçüncü perdede müzayedeci Sellem rolünde tenor Ahmet Baykara.
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.
Malum, asıl takdiri Süreyya’nın küçük sahnesinde var olmaya çalışan koro hak ediyor. Sahne arkasından söyleyen koristlere de teşekkür ederiz.
Öldüğü sanılan  Baba The Turk'ün eşyalarının satılıyor. Müzayede kalabalığı toplanmış.
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.

20. yüzyıl librettistlerinin naifliği de hoşuma gider. Bunun bir örneği Rakewell’in aşkı Anne’in soyadı: Truelove, yani ‘gerçek aşk’.
Oyunun sonunda alkışlar çok güçlüydü. Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.

Çıkışta Deniz beni rıhtıma bıraktı, son vapurla Beşiktaş’a geçtim. Geçerken içim mutlulukla doluydu. Opera özleniyor. Biz Rake’s Progress’in sezondaki son temsilini izledik, ancak sonraki sezonlarda tekrar sahnelenebilir, takipte kalın derim.

Librettodan bölümler... Eh ne diyelim: Arzularının gerçekleşmesi için ruhunu şeytana teslim edersen böyle olur.

''Her hovardayı kurtaramaz,
Aşk ve güzellik sonunda,
Her erkeğe bir Anne (Truelove) verilmez,
Görev olarak.''

''Hovarda ellere,
Kalplere ve zihinlere,
Şeytan her zaman yaptıracak bir iş bulur,
Nazik Bayım, zarif Hanımefendi,
Size de bulur, size de bulur bir iş.''
Hovardanın Sonu, Süreyya Operası, 17 Ekim 2018, Istanbul.


Özgün Adı: The Rake's Progress
Zaman, yer: 18. yüzyıl, İngiltere 
Libretto: W H Auden ve Chester Kallman
Dünya prömiyeri: 11 Eylül 1951, Teatro La Fenice, Venedik
Orkestra Şefi: Igor Stravinsky (Oyunun prömiyerinde 'Bageti ben sallayacağım' demiş, on parmağında on marifet)
Rejisör: Carl Ebert (İstanbul ve Ankara Operalarının kurucusu büyük insan Aydın Gün'ün hocası)


Türkiye prömiyeri: 21 Ocak 2017, Kadıköy Süreyya Operası, Istanbul

15 Ekim 2018 Pazartesi

İsmet İnönü Heybeliada'da Çocuklarıyla

20. yüzyılın ilk yarısındaki deniz neşriyatımız oldukça zengin görünüyor. 16 Eylül 1935 tarihli Hafta Dergisinin kapağında mayosuyla İsmet İnönü ve çocuklarına yer verilmiş. Süreyya Plajının el ilanı ise ağırlıklı Fransızca hazırlanmış ve "İdeal Plaj... Marmara'nın İncisi..." gibi sıfatlar kullanılmış. Plajın restoranı, gazinosu, orkestrası varmış. Plaja ulaşımı kolaylaştırmak için otopark hizmeti, halk otobüsü ve tren de koyulmuş.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Son günlerde İnönü yeniden gündeme gelince aklıma Temmuz ayında gittiğim bir sergi geldi. Sergi öyle incelikli düşünülmüştü ve güzeldi ki, gezmeye doyamamıştım. Keşke süresi daha uzun olsaydı. Uygun tüm vakitlerde uğrar, Atatürk ve İnönü'nün halkla iç içe deniz sefalarına sonsuz defa bakardım. 
Atatürk, Afet İnan ile birlikte Florya Plajı'nda kürek çekiyor, 1936. Atatürk, sık sık Deniz Köşkü'nün yanındaki halk plajına geliyor, burada halkla beraber denize girip çıkıyor; halk da çoluk çocuk, onu yakından görmek, birlikte olmak imkanını elde ediyormuş. Mükemmel bir fotograf. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Serginin adı "İstanbul’da Deniz Sefası - Deniz Hamamından Plaja Nostalji". İçinde iki 'deniz', bir de 'plaj' geçiyor. Sergi adeta bana düzenlenmiş, acilen gitmem gerekiyordu. Kıbrıs’tan da yeni dönmüşüm, deniz tuzu hala üzerimde. Sıcak bir Temmuz Cumasında, iş çıkışı Rıfat’la sözleştik. Üstün yol bilgim sayesinde! mi yoksa Yandex sayesinde mi bilinmez, Cuma trafiğinde 50 dakikada Tepebaşı Otoparkındaydım. Fena değil.

Müzeden içeri girdim, Rıfat restoranda oturuyor:
R: Helloo, e e buradan nereye gidiyoruz?
Z: Halloo, nereye olacak, üst katlardaki denizli sergiyi geziyoruz işte.
R: E ben gezdim çoktan.
Z: Niye?
R: Erken geldim, gezdim işte.
Z: Nasıl yani? Pera Müzesi dedik ya, sergiyi gezecektik.
R: E bana Pera Müzesi'nin önü dedin, Pera Müzesi’nin içindeki sergi demedin ki!
Z: Off, inanmıyorum, tam bir İngiliz sıtaylsın, o zaman tekrar gezeceksin!
Sergi alanı böyleydi, deniz hamamlarının duvarlarını anımsatan bambular ve ince kumlar unutulmamış.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul. 


Sergi, Osmanlının denizle ilişkisini ortaya koyarak başlıyor ve süreç içerisinde toplumsal dönüşümle birlikte deniz kültürünün gelişimine ışık tutuyor. Bir başka deyişle, su şehri Istanbul’da deniz kültürünün mahremiyetten, normale geçişini birebir görüyorsunuz. 
Deniz hamamı. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.  

Serüven, 19. yüzyılın ikinci yarısında "deniz hamamları"yla başlıyor ve 20. yüzyılın ortalarına kadar olan dönüşümü bir belgesel gibi ortaya koyuyor. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde de geçiyormuş deniz hamamları. Geçmişleri 17. yüzyıla dayanıyormuş, yaygınlaşması ise batılılaşmanın da etkisiyle 19. yüzyılın ortalarını bulmuş.
Kadınlara mahsus bir deniz hamamının içi, 1930'ların sonu.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Deniz hamamları denizin içinde, suya dayanıklı ahşap kazıklar üzerine inşa edilmiş ve ahşap duvarlarla örtülerek ayrılmış yapılar. Dışarıdan kapalı kutulara benzeyen bu yapılar kıyıya yine kazıklar üzerine oturtulan bir köprüyle bağlanırdı. 
Tarabya'da Alman Büyükelçiliği ve önünde deniz hamamı, 1905. Günümüze en yakın görüntü olarak bunu seçtim. 113 yıl sonrasında tabii burası artık büyükelçilik değilse de Alman Konsolosluğu'nun yazlık rezidansı olarak kullanılıyor. Yukarıdaki fotografta dikkat çekici olan diğer bir ayrıntı da Tarabya'nın adını Fransızca'da terapiden almış olması. Su, doğa elbette terapidir. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.

Umumi ve hususi hamamlar olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Hususi deniz hamamları yalıların kenarında, onlara ait mekanlardı; umumi hamamlar ise daha büyük mevsimsel yapılardı. 
Mayo hayatlara girmeden önce deniz hamamlarında takunya ve peştamal kullanılırmış.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Deniz hamamları, kadın ve erkeklerin ayrı kullanımına dayalı ve aslında toplumsal kontrolün mekansallaştırıldığı alanlardanmış anlaşılan. Ayrıca, yüzmeden çok deniz banyosu yapma fikri ön planda olduğu için yüzme bilmek de gerekmezmiş, ilginç.
Serginin açıklayıcı panoları özenle hazırlanmıştı. Fülürye, esasen Rusların şiveli telaffuzu ile bugünkü Florya olmuş. Soldaki fotografta da Florya'da deniz sefası yapan, Beyaz Ruslar görülüyor. Bonesiz çıkmam diyen hanımlara hayranım.

Osmanlının denizle olan iletişiminde dönüm noktası ise I. Dünya Savaşı olmuş. Bundan önce mahrem olan denizde yüzmek sakıncalı, hatta yasakmış. Tabib Binbaşı İbrahim Cemal demiş ki;
'Bir doktorun onayı olmadıkça denize girmeyin. Denize ne vakit girileceğini ve denizde ne yenip ne içileğini doktor belirlemelidir.'
'Çocuklar altı yaşını doldurmadan denize sokulmamalı, doldurduktan sonra da birdenbire denize götürülmemeli, önce evde soğuk suya kademeli olarak alıştırılmalı.'
'Denize büyük adamlar bile sabah erken ve güneş battıktan sonra girmemeli.'
'Hazmetmeden denize girilmemeli, yemekten büyükler 3, çocuklar 2 saat sonra denize girebilir.'
'Denize girmek için en münasip zaman yaz sonu, sonbahar başlangıcıdır. Çünkü o vakit su pek soğuk, hava pek sıcak değildir.'
Vay be, komutanım süpersin. 130 yıl önce olayı bitirmişsin.
Favorim kesinlikle bu. Tabib Binbaşı İbrahim Cemal'in 1890 yılında yazdığı 'Deniz Hamamı Risalesi - Deniz suyu, havası ve kumunun havass ve tesiratı ve suver-i isti'mali hakkında malumat-ı nafiyayı havidir.' adlı kitabının 25-26. sayfaları. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Dönüşüm nasıl olmuş peki? Rus ihtilalinde ülkelerinden kaçan Beyaz Ruslar, İstanbul’da pek çok dönüşüme neden olmuşlar, bunlardan en önemlisi de halkın denizle buluşmasına vesile olan plaj alışkanlıklarıydı. 1920’lerden itibaren deniz hamamları evrilerek yerlerini yavaş yavaş kadın ve erkeğin beraber denize girebildiği plajlara bırakmış.
Florya Plajı, 1920'lerin sonu, 1930'ların başı. Florya'nın ince kumu, kum banyosu için çok elverişliymiş. Eskiden doktor tavsiyesi ile yapılan kum banyoları artık plaj kültürünün parçası olmuş.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Önceleri manzara, romantizm ve ticaret gibi kavramlarla tanımlanan deniz ve boğaz, Cumhuriyet’le birlikte yeni anlamlar kazanmış. Seküler toplum, bireyi daha özgür ve en önemlisi kadın-erkek fark etmeksizin daha görünür kılmış.
Sağda şair Yahya Kemal Beyatlı, ilk kadın ressamlardan Melek Celal Sofu ile eşi Hasan Celal Sofu, Sarıyer Altınkum Plajında, 31 Temmuz 1934. Soldaki resim ise Melek Celal Sofu'nun tuval üzerine yağlıboya Moda Plajı çalışması. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.

Halkımız böylelikle denizle barışmış. Plaj olgusu zaman içinde kendi eğlencesini, modasını ve kültürünü yaratmış. Su sporları da gelişmeye başlamış.
Muhteşem. Bunlardan bana lazım, bulursanız gönderin, oradan alacaktım ama son anda vazgeçtim.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Aydabir Mecmuasının "Yüzme Öğreniniz!" adlı parasız ilavesini okumaya doyamadım. 
1953 basımı yüzme öğretmeni bulmuşum, hem de dünya şampiyonundan, kaçırır mıyım?
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
İlave, 1953 tarihli ve Şaka Matbaası tarafından basılmış. Aşağıdaki fotografta görebilirsiniz. Şaka değil yani!
Aydabir Mecmuası da kendini bayağı övmüş. Ama öyle demeyin, hak etmiş, şimdi nerede bulacağız öyle dünya şampiyonundan ücretsiz dergi eki? İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Yazan, dünya yüzme şampiyonu Victor E. Lawson. Victor, ilaveyi çok iyi hazırlamış, tüm detayları vermiş. Özellikle "Suda taklak atmak eğlencelidir" bölümü ilgimi çekti. Ortaokuldayken arkadaşım Erem'le bir takla geliştirmiştik, adına da takatuka derdik, denizde sırt sırta verip kollarımızı birbirimize geçirip takla atardık. O zamanlar taklak deniyormuş demek...
Aa Can, bak bizim 'ayak ayağa' hareketimizin resmini çizmiş Victor. Kardeşimle suda aynı bu resimdeki gibi ayak ayağa verip sonra 1-2-3 diye sayıp tüm gücümüzle birbirimizi ittirir, sırt üstü gidebildiğimiz kadar uzağa gitmeye çalışırdık. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


1960’lı yıllara kadar altın çağını yaşayan plaj kültürü İstanbul’un hızlı sosyolojik değişimleriyle dönüşüme uğramış. 
Sergiden bir köşe daha. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Sonrasına hakimiz zaten: Işık hızındaki demografik değişim, göç ve yarım yüzyılda 1 milyondan 15 milyona yükselen nüfus, betona bulanan kıyılar, denizin kirlenmesi... Ayıp ve yasakların tekrar hayatımıza girmesi... Çok ama çok yazık oldu.
Çilingoz marka gazoz ve soğuk gazoz satışında kullanılan leğen.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Serginin en güzel yanlarından birisi de İsmet Paşa'nın meşhur askılı mayosunu barındırmasıydı. 
İsmet İnönü’nün askılı mayosu ve plaj bornozu, 1930’lar.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
İsmet Paşa yaz geldiğinde, Ankara’daki Pembe Köşk’ten Heybeliada’daki köşküne taşınırmış. Askılı mayosu ile iskeleden çivileme atlayıp deniz sezonunu açarmış. Mükemmel! Daha mükemmel olan ise, bu atlayış TRT’de haberlerde gösterilirmiş. Bir gelenek haline gelen bu görüntüyü TRT her yıl verirmiş. Sergide bu film de gösteriliyordu.

1940'lardan bir bikini üstü ve mayo. Ne kadar şık...
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Deniz temalı Milli Piyango biletlerine bakın, harika, aşık oldum resmen bunlara. Biz ne naif, ne tatlıymışız bir zamanlar.
1944-1980 arası Milli Piyango biletleri, çoğu İhap Hulusi Görey tasarımı. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Serginin küratörü, tarihçi Prof. Dr. Zafer Toprak harika bir iş çıkarmış. Sergilen fotoğraf, dergi, karikatür, eşya ve kitap gibi malzemeler büyük ölçüde İstanbul Araştırmaları Enstitüsü arşivinden ve özel koleksiyonlardan derlenmiş.
Çok beğendim bu tasarımı, mutlu insanlar ülkesi...
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Atatürk'ün doğallığına, dahası sandaletlerinin asaletine bakar mısınız...
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Atatürk'ün uğraştığı üç spor dalından söz ediliyor. İlki Selanik’teki çocukluk ve gençlik yıllarından güreş. İkincisi askerlik yaşantısından dolayı binicilik. Florya Deniz Köşkü ile birlikte de yüzme ve kürek. 
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.


Hayatının son yıllarında yüzmekten ve kürek çekmekten çok hoşlanmış.
Moda'da kürek yarışı, 1929. 1 Temmuz Kabotaj Bayramı kutlamalarında Anadolu ve Rumeli fenerleri tahlisiye istasyonlarının kürek ekipleri arasındaki ezeli rekabetten doğan çekişmeli yarışı izlemek Atatürk'ün pek hoşuna gidermiş. Kazanan ekip, Atatürk'ün yatı önünde küreklerini havaya kaldırarak Atatürk'ü selamlarmış. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Moda, 19. yüzyıldan itibaren İstanbul’un en seçkin semtlerinden biri olmuş. Kentin ilk yelken kulüplerinden Khalkedon Racing Club burada kurulmuş, yine semt sakinlerinin buluştuğu Moda Deniz Kulübü’nün ilk evresi de burada oluşmuş. Kısa sürede Anadolu yakasının su sporları merkezi haline gelmiş. 1937 yılında ilk kez Macaristan-Türkiye yüzme yarışları burada düzenlenmiş. Birçok yüzücü ve tramplen atlayıcısı bu plajda ünlenip, Türkiye şampiyonu olmuş. Plaj, spor etkinlikleri yanı sıra gösteri ve eğlence mekanı olarak da meşhurmuş.
Moda. Fotografın sağ altında sırt üstü yüzen iki kişi hoşuma gitti. O dönem belli ki bone takmayı asla ihmal etmiyorlarmış. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.







Suadiye Plajının sahibi Mustafa Güler, inşaat için İş Bankası’dan kredi almış. Banka da reklamını kabinlerin üzerine monte etmiş. İş Bankası kumbarası, dönemin en etkin tasarruf yöntemlerinden biriymiş. Çok nostaljik oldu bu.
Suadiye Plajı, 1930’ların başı. İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.




Caddebostan ve Suadiye Plajlarından görüntüler. İnsanlar çok samimi ve mutlu görünüyor. 
Sol üstte 1940'ların Caddebostan Plajı, diğer üçü 1930'ların Suadiye Plajı. Suadiye Plajı, Kadıköy'ün seçkinlerinin gittiği pahalı bir mekanmış. 1929'da açılan plajın oteli, lokantası, gazinosu, hatta caz bandı varmış ve Anadolu yakasının ilk eğlence mekanlarındanmış. Sağ üstte en öndeki arkadaşımızın pencereli mayosu ilgi çekici.
İstanbul'da Deniz Sefası Sergisi, Pera Müzesi, 6 Temmuz 2018, İstanbul.
Böylesine hoş bir sergiyi gezmiş olmaktan çok mutlu oldum. Sonbahara da merhaba demişken yazı anımsamak güzel oldu.
Bende de mistral bir bitiş yok değil ama... 6 Temmuz 2018.