25 Şubat 2012 Cumartesi

Bran


Son zamanda dolaşımda iki tür hacı var bence: 1. Kendini tavaf eden hacı, 2. Adanmış hacı. Birincisi haz eksenli doymuş benlik. İkincisi pozitif psikolojiye de hizmet eden adanmışlık ve derinlik…

Birincisinin dikkati çok eksik, statik şeyleri zor bulur => Kitap okumak.
İkincisinin ise anları parçalanmamıştır, meraklıdır => Kitap okumak.

Birincisi tüm bu kalabalık benliklerinin içinde öksüz => Küslükten çekinmez.  
İkincisi kendini ait hisseder, insanı gerçekten sever, anlamlandırır => Küslükten çekinir => Semavi dinler bin yıldır söylüyor bunu zaten.

Kendini tavaf edenler kendini bulsun, ben ona karışmıyorum. Ama adanmış biri varsa o da Branford Marsalis’tir. Adamın sadece müziğine değil, hayat felsefesi ve duruşuna da hayran biri olarak, önce mevcut dolaşım analizini ortaya koymam gerekiyordu. Sadece müziğini, konserini söylemek, olayı hafif müzik kıvamına getirmesin babında.

Hem okullu hem aileden alaylı, üç Grammy'li, besteci, yapımcı ve aynı zamanda ögretmen… “Doymuş benlik bu ya!” denmesin sakın. Pekiyi niye adanmış? Miles Davis, Herbie Hancock gibi efsanelerle çaldı. Cazdaki performanslarının yanı sıra saygın klasik müzik topluluklarına eşlik etti, ediyor. Çok geniş repertuarı var. Öyle bir sanatçı ki, blues, funk dahil her müzik türünde harikalar yaratıyor. Marsalis Jams Programı ile, ünlü caz gruplarını, üniversite ve liselerde öğrencilerle buluşturup caz eğitimine katkıda bulunuyor. Katrina Kasırgası sonrasında, sanatçı arkadaşlarıyla “New Orleans Habitat Müzisyenler Köyü”nü oluşturup mağdurlara barınma olanağı sağladı. Köyün merkezinde de eğitim ve çalışma amaçlı alanlar ile bir kayıt stüdyosu içeren Ellis Marsalis Center for Music”i kurdu. Böyle de insansever…

Şundan çok etkilendim: "… çağdaş bestecilerin sıradışı yapıtlarını seslendirmedeki becerisi, İskoç besteci Sally Blemish’i de etkilemiş olacak ki, 2006’daki North Sea Caz Festivali’nde Marsalis’i 'The Imagined Sound of Sun' adlı yapıtını seslendirirken dinleyen besteci, 'Under the Wing of Rock' yapıtını sanatçının seslendirmesi için alto saksafona uyarlamış, yeni düzenlemenin prömiyeri 2009 Ocak'ında Celtic Connections Festivali'nde gerçekleşmişti."(*)


Under the Wing of Rock, geçen Perşembe akşamı gerçekleşen Borusan Filarmoni Orkestrası (BİFO) & Branford Marsalis konserini de açan eserdi. Toplam 14 dakika sürecek olan parçanın daha ilk dakikalarında, Marsalis’in notasını çevirmek amacıyla sehpasına ufak bir dokunuşu, sehpa ve notaların sahne üzerindeki geniş çiçek topluluğunu da aşarak, perendeler eşliğinde, protokolün tam önüne düşmesine neden oldu. Öndeki izleyicilerden üçü derhal kalkıp sehpayı birleştirerek notalarla yukarı uzattılar. Bu arada BİFO, sempatik şefleri Sascha Goetzel liderliğinde tüm ihtişamı ile çalmayı sürdürüyordu, ancak ortamın toparlanamaması üzerine, Marsalis çok kibarca işaret etti ve Orkestra durdu. Marsalis, durumdan o kadar mahçuptu ki, tam o anda kopan büyük alkış imdadına yetişti. Özür dilerim ama o nasıl tüyden bir nota sehpasıdır, adamcağız parmağının ucuyla dokundu, profilden olaya hakimdim yani… Ama sonrası çok görkemli şekilde ilerledi. Daha evvel hiç dinlemediğim eserleri yine Marsalis’ten öğrenmek muhteşem bir duyguydu, çünkü hepsine ayrı bir ruh kondurdu. Orkestra ve Şef inanılmaz istekli çaldılar ve bu durum bize tamamen geçti.

Konserde çalınan eserlerden John Williams’in Escapades’inin ilk bölümüne aşık oldum, bunu Benedict Cumberbatch’in Sherlock’taki takip sahnelerinde kullansınlar lütfen. Spielberg’in Catch Me If You Can filminin de müziğiymiş. Bran’in bu konserdeki performanslarından hiçbirini youtube’da bulamadım, ama çok sevdiğim başka bir yorumunu paylaşayım: Rus besteci Mussorgsky'nin ünlü eseri "Bir Sergiden Tablolar"ı çalıyor...

Borusan’ın programları hep yüksek kalibre oluyor ama Marsalis’i getirdiği, çıktığı anda tükenen biletlere rağmen, bana ve sevgili arkadaşım Şeb’e yer sağladığı için Borusan Kültür Sanat Genel Müdürü Ahmet Erenli’ye özel teşekkürü borç bilirim. Borusan, çıtayı daha nasıl yükseltebilir, bilemiyorum.

(*) BİFO 2011 – 2012 | Şubat kitapçığından…

20 Şubat 2012 Pazartesi

BirdDay

BirdDay, Merve Şendil, 2012
1980’li yılların sonlarındayız. 329/3’te ikamet ediyoruz. İki kat üstümüzde Gönenç Teyzeler, Savaş Amcalar oturuyor. Merve ve Bora’nın annesi ve babası… Gönenç Teyzenin, lise dönemindeki sürme çekme hikayeleri (daha çok bunları anlatma biçimi), Savaş Amcanın hem yüksek işlevli balıkçı hem müzisyen kimliği ve o güzel sesi her daim aklımdadır. Biri benden bir, biri üç yaş küçük olan Merve ve abisi Bora… O zaman için yaramaz addediliyorlar. Babamın deyişine göre, biri çok sevdiğim kırmızı bisikletimin çok sevdiğim çıkartmasını, diğeri de lastikleri süslediğim parçaları arada sırada ödünç alırlarmış… Babam da kapının göz deliğinden bakıp kendilerine “ce ee” dermiş… Görmedim ben, Babam dedi. Ne kadar naif zamanlardı…


Şimdi ise, bir cumartesi akşamı Mısır Apartmanı’nın dördüncü katında, Merve’nin dördüncü kişisel sergisinin açılışındayız. İçeri girdiğimizde bizi karşılayan çilek avize ve gökteki bulutlar, sonra masa ve yerdeki bulutlar, beni derhal heyecanlandırıyor. Sonrası ise sizi tamamen içine saran, sarmalayan çalışmalar, yerleştirmeler…

Sevgilisiyle gittiği bir lokantada kurguladığı kısacık bir ana şahitlik ediyoruz. Yemek yedikleri masanın yanındaki masada beliren iki kuş kafesinin tetiklediği bir düş ve biz bu düşün gerçekliğini karşımızda görüyoruz, içine giriyoruz. Tüm çalışmalar örgü, düğümle tek tek, ilmek ilmek geçilmiş. Çilek avizede 800’den fazla çilek örülmüş! Çilek avize, galeri sahiplerini de çok sarmış olacak ki, kırmızı şarabımıza nefis çilekler eşlik ediyor. Benim sonraki favorim ise kuş eller…

Mısır Apartmanı’nın heybetinden mi, yoksa yüksek tavanlı binalardaki ısıtma fenomeninden midir bilinmez, birkaç saat sonunda iliklerimize kadar donmuştuk; çıkışta Dilek Pastanesi’nde içtiğimiz salep çok iyi geldi.


We love you Merve! Yaratıcılığının sınırlarını göremeyeceğimize, sınır tanımayarak devam edeceğine ve “uçmak için uçacağına” eminim.

BirdDay, 31 Mart’a kadar Pi Artworks Galatasaray’da.